ŞEFAAT (1)

featured

1Değerli okurlarım sizlere şefaat hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Elimizdeki mevcut kaynaklar şefaat teriminin, hem terim ve hem de kavram olarak Kur’ân öncesi ve nüzul dönemi boyunca muhatap kitle tarafından kullanıldığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Kur’ân’ın bu terimin oluşması ve kavramlaşması noktasında herhangi bir özel katkısından bahsetme imkânına sahip değiliz. Gerek döneme ait şiirler ve lügatler ve gerekse Kur’ân’ın Mekke müşriklerinin ağzından naklettiği ifadeler, terime ilişkin var olan anlayışı tanımamızı mümkün kılmaktadır.

    Şefaat teriminin türetildiği ş-f-‘a köküne sözlükler; tek, eşi olmayan anlamındaki vitr kelimesinin zıddı olarak, çift, eşi olan, tamamlayıcı ötekisi olan anlamını vermektedirler. Vitr kelimesinin zıddı olarak kullanımı, Fecr (89) suresinin 3. âyetinden mülhem olabilir. Çünkü ilgili âyetlerde şefave vitre yemin edilmekte, bu iki kelime birbirinin zıddı olarak kullanılmaktadır. Birincisine yaratılmış tüm varlık, ikincisine de yaratıcı olarak Allah, anlamı verilmiştir. Çünkü tüm varlıklar iki çift (zevceyn) olarak yaratılmışlardır. Yaratılmışların temel niteliği çift olmak olduğuna göre, yaratıcının niteliği de yarattıklarından ayrı olarak tek olmaktır.  Ayrıca Vitr kelimesinin tek anlamına geldiği ve Allah için kullanıldığını hadis kaynaklarından da öğrenmekteyiz. Karşısındaki nesneleri çift gören göze, eş-Şâfi’a denir. Yine, meme emen yavrusu varken, tekrar gebe kalan, böylece çift yavru sahibi olmasından dolayı deveye veya koyuna da eş-Şâfi ismi verilir. Tek olan birisine diğer bir kişinin yaklaşması onun için yardım anlamına geldiği gibi, onun karşısındaki kişiler için de düşmanlık anlamını taşıyabilir. Bundan dolayı kelimenin yardım anlamından da söz edilmiştir. Bu bağlamda, birisi adına bir başkasından talepte bulunmak, tek olan kişinin yanında bulunmak suretiyle güç oluşturup, onun menfaatine diğerinden bir şeyler istemek anlamında da kullanılmıştır ki, bizim üzerinde durduğumuz, aracılık anlamındaki şefaat anlayışına kapı aralayan anlam buradan çıkmaktadır. Ancak çoğunlukla kendisinin yanına gelinen kişi mertebe bakımından daha düşük, gelen kişi ise büyük olarak algılanır.

    Şefaat kelimesi aracılık anlamında Kur’ân-ı Kerim’de kullanılmıştır:

    “Kim güzel bir işe aracılık ederse (şefaat), onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir işe aracılık (şefaat) ederse, onun da o işten bir payı olur.”( Nisa 85 ) Burada kastedilen şefaat, herhangi bir insanın bir başkası için hayır veya şer olan bir yola delalet etmesi, böylece diğerinin bu yola iktida etmesiyle, yolu gösterenin, gösterilenin çifti (şefi) olduğu tarzında yorumlanmıştır.(El-Isfahânî, Ragib, Müfredat, 266; Fîrûzâbâdî, Besâir, III, 328- 329.)

Terim Anlamı Ve (Kavrama Dönüşmesi)

    Tüm kullanımlarından hareketle şefaat teriminin nüzul dönemi muhatap kitle tarafından hem kelime ve hem de kendi dünya görüşlerine paralel olarak kavramsal çerçevede bilindiği ve kullanıldığını görmüş oluyoruz. Meme emen yavrusu varken gebe kalan ve çift yavru sahibi olan deveye Şâfii isminin verilmesi, Şafii kelimesinin Kur’ân’ın nüzulünden önceki dönemde de bilinen ve kullanılan bir kelime olduğunu göstermektedir. Diğer yandan bu kelime, nüzul döneminde terim anlamıyla da kullanılmaktadır; Bunu, Kur’ân’ın onların ağzından naklettiği, onlar bizim şefaatçilerimizde (Yunus 18)âyetindeki kullanım ortaya koyduğu gibi, meşhur Garanik olayı münasebetiyle, Kabe’yi tavaf eden Mekkelilerin söyledikleri rivayet edilen şu sözler de bize aynı doğrultuda bir bilgi vermektedir: Lât hakkı için, Uzza hakkı için, Onlar yüce turnalardır. Onların şefaatlerine ümit bağlanabilir! Üçüncüleri Menat hakkı için!

    Kavramın nüzul dönemi muhatapları tarafından oluşturulmuş ve kullanılmış olmasından hareketle şefaat, fayda temin eden bir istek doğrultusunda aracılık etmek, kişinin, gazap ve öfkesine uğramış olduğu zatın hoşnutluğuna ulaşmak niyetine dönük, aralarındaki dargınlığı ve yalnızlığı giderme çabası olarak tanımlanmıştır. Bir başka ifade ile şefaat, zararlı olanların giderilmesi, menfaatin celp edilmesinden ibarettir. Popüler anlayışta kavram olarak şefaat; şefaat eden kimsenin kendisine şefaat edilenin yanında ona bilmediği ve bilinmediği noktada delalet etmektedir ki, bu Allah’ın reddettiği bir husustur. Çünkü Allah’ın yaratıklarından hiçbir varlığın, onun nezdinde bir başkasına delalet etmek suretiyle aracı olması mümkün değildir.

    Şefaatin başka tanımları da yapılmıştır: Şefaat; “birini kurtarmak, ya da birine yarar sağlamak maksadıyla bir büyüğün nezdinde aracı olmak” ya da “hakkında cezaya karar verilmiş olan birisinin suçunun göz ardı edilmesi hususunda talepte bulunmak” demektir. Talebin dua anlamına geldiğinden hareketle, şefaatçinin, bir başkasının ihtiyacının giderilmesi için melike ilettiği söze de şefaat denmiştir.

    Özellikle, şefaatin gerçekleşeceğini bir inanç umdesi olarak kabul eden anlayışa göre şefaat; bir başkasından, bir başkası için kesinleşmiş olan bir zararın giderilmesi ve bir hayrın gerçekleştirilmesi için yalvaran bir dille talepde bulunmak demektir. Sözlük açısından bakıldığı zaman, şefaatiyle kurtarıcı durumunda olanın, başkasının hükümranlığından korkan ve kurtarılmayı isteyen kişiyi iyiden iyiye benimsemesi ve bağrına basması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Buna göre, bir şefaatin gerçekleşmesi için, şefaat edenin, hakkında şefaat etliği kişiyi bütünüyle benimsemesi ön şarttır. Bundan dolayı da şefaat edilenin, şefaatçisinin gönlünü kazanması gerekmektedir; ilgi ve alakasını, kurtarıcısı olarak gördüğü şefaatçisi kimse ona yöneltmek, onun gözüne girmek durumundadır. Bu kişi de onu, kahrından korktuğu ötekinin vermiş olduğu kararından vazgeçirmek için yalvarma yoluyla kurtarmak için uğraş verecektir. Denebilir ki, öteden beri kitlelerin zihinlerinde kök salan şefaat anlayışı bu çerçeveye oturmaktadır.

    Bir kavram olarak şefaat terimi, Kur’ân’ın kavramlaştırdığı bir terim değil, muhatap kitlenin zihninde zaten önceden var olan bir terimdir. Kendi dünya ve topyekûn varlık görüşü açısından büsbütün olumsuz bir anlam taşıyan bu terimin anlam içeriğine Kur’ân’ın sahip çıkıp, kendine mal etmesi elbette düşünülemez. Kur’ân’ın, içeriği muhataplar tarafından önceden doldurulmuş ve zihinsel anlamda tedavülde bulunan bu kavramı kullanması, hiç şüphesiz onu benimsemek anlamında değil, reddetmek içindir. Dolayısıyla şefaat kelimesinin kavrama dönüşme sürecinde herhangi bir katkısından bahsetmemiz söz konusu olmamakla birlikte Kur’ân’ın, özellikle şirk içeren bir Allah inancı çerçevesinde oluşturulan anlayışı yansıtan kavram olarak Mekke müşrikleri tarafından öteden beri kullanılan şefaat terimi ve taşıdığı anlamı, nüzul süreci boyunca reddetmek üzere bir seyir takip ettiğinden söz edilebilir.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ŞEFAAT (1)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir