“LOKMAN SURESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ”

featured

ramazan3-246x300Okula giderken ve gelirken emniyette mi oğlumuz? Kafasına girip onu yanlış şeylere ve kötü alışkanlıklara yöneltecek olanlar var mıdır? Ya kızımız okul yolunda tacizlere karşı yeterince güvenlikte mi? Peki okulun etrafında ve hatta içinde dolaşan saptırıcılar, bonzaiciler, üçkâğıtçılar var mı?

Acaba çocuğum eline mesleğini alabilecek mi? Yoksa işsiz mi kalacak? Evlenebilecek mi? Nikahlandığı eşiyle geçinebilecek mi? Daha onlar genç, çocuklarına bakabilecekler mi? Onlara bir mal mülk, miras bırakabilecek miyim? Biz ölürsek onlar hayatlarını yoksulluğa düşmeden idame ettirebilecekler mi? Ne olacak gelecekleri?

Kuran bir hatırlatmadır, bir derstir, bir öğüttür. Onu öğüt alabilmek için değil de sevap kazanmak için, arapçasını ezberleyip namazda söylemek için, çerçeveletip duvara asmak için, ölülere göndermek için okursak… “ya onu yanlış anlarsam” diye korkarak kendimiz okumaktan vazgeçersek… o müthiş tavsiyeleri almamız ve o salâtı hayata tatbik etmemiz mümkün olmaz. Kitabın çeşitli bölümlerinde olgunlaşmakta olan ve akıl yürütmek isteyen her insana öğütler vardır. Eğer anladığımız dilde okumazsak, o dersler yerine bize anlatılan hikâyeleri din ve hayat zannederiz.

Lokman suresi ebeveynlerin işte bu endişelerine ilaç kıvamında bir derstir. Bazıları Lokman suresinde Lokman’ın oğluna verdiği öğütlerin çocuklara ders olacağını söylüyor. Bu bence doğru değil. Tam tersine asıl öğüt Lokman’ın şahsında annelere ve babalara verilmektedir. Çocuklarınıza böyle yaklaşın diye. Üstelik sadece babadan oğula değildir Lokman’ın söyledikleri. Babadan oğula, babadan kıza, anneden oğula, anneden kıza, hiç fark etmez. Bu kapsamda Lokman suresinde açık açık bir babanın (ve elbette annenin) oğluna (ve elbette kızına) nasıl bir ebeveynlik yapacağının incelikleri sadece birkaç kalemde, ama düşünürsek derinden derine anlatılmıştır.

Lokman suresi Allah ve ahiret inancı çerçevesinde anne baba olmayı açık bir biçimde öğreten bir suredir. Tam bu konuların ortasında Lokman’ın oğluna verdiği öğütlerle, aslında ebeveynlere asıl endişelenmeleri gereken konuların ne olduğu ve bunları çocuklarına nasıl aktaracakları anlatılmaktadır. Ben de bir babayım. Kendimi de ayırmadan söylüyorum ki; keşke hepimiz yazının başındaki sıkıntılarımıza kafayı taktığımız kadar Allah’ın bize şu surede öğrettiklerini kafayı takarak, bunları çocuklarımıza hakkıyla öğütleyebilecek kadar iyi öğüt almış ebeveynler olabilsek!

Hani çocuklarımızı okul yolundan ve amacından çevirmek için onlara yanaşabilecek kötü niyetlilerden haklı olarak endişe ediyoruz ya… Okul yoluna bir şekilde aklımızı kullanıp çeşitli tedbirler alabilir, kötü niyetlilere karşı çocuğumuzu uyarabilir ve tevekkül ederiz. Böylece elimizden geldiği ölçüde çocuğumuzun yeryüzünde emniyetini sağlarız.  Peki şu aşağıdaki ayette geçen kötü niyetlilerden çocuklarımızı emniyete almak için ne kadar endişeleniyoruz? İşte çocuklarımızı bekleyen asıl tehlike!

 İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün ‘boş ve amaçsız olanını’ satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.

Peki bu ayette anlatılan insanlar okul yolunda mı dolaşıyorlar? Sokaklardalar mı hepsi? Onları nasıl tanıyacağız da çocuklarımızdan uzak tutmaya çabalayacağız? Özellikleri nedir bu serserilerin?

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver.

Çocuklarımızı bu saptırıcılardan korumak istiyorsak demek ki onlara sadece Allah var dememiz yeterli değil. Allah’ın özelliklerini de, Allah yolunda olanların özelliklerini de, Allah yolundan sapanların özelliklerini de ve esas mesele olan şirkin ne olduğunu da anlatmalıyız. Çünkü şirk tüm bu kötülüklerin kapısını açan canavardır.  Tüm bunları anlatabilmek içinse önce bizim anlamamız şarttır. Biz anlamamışsak çocuğumuza verebileceğimiz bir şey olmamakla beraber, üstüne bir de o Kuran’ı çocuklarımıza nasıl anlatacağını bilemedeğimiz bir sürü insana teslim etmiş oluruz. Hiç tanımadığımız bir kimseye adı hoca, şeyh, alim vs diye güvenerek, çocuğumuza ne anlattığını doğru dürüst bilmeden nasıl içimiz rahat olarak teslim edebiliriz? Okul yolundan çocuğumuzu çevirebilecek bir yabancı için bu kadar endişelenir ve tedbir alırken, Allah’ın yolunda karşısına çıkabilecek yabancıların hangi kılıkta çıkabileceğinden nasıl emin olabiliriz? Demek ki benzer tedbirleri Allah yolunda da almalı, çocuklarımıza karşılarına çıkacak saptırıcılara inanmamaları gerektiğini anlatmalı, o yönde elimizden gelen önlemleri almalı ve tevekkül etmeliyiz. Tüm bunları bize hatırlattığı ve çocuğumuz için bizi uyardığı için de Allah’a teşekkür etmemiz gerekmez mi?

 Andolsun, Lukman’a ‘Allah’a şükret’ diye hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi lehine şükreder. Kim inkâr ederse, artık şüphesiz, (Allah,) Gani (hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid (hamd yalnızca O’na ait)tir.

Şükür konusuna döneceğiz. Şimdi bakalım Lokman oğluna hangi öğütleri veriyor, konuya nereden başlıyor…

Hani Lukman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.’

Gördüğümüz gibi Lokman, en temel meseleden, bütün kötülüklerin anası olan şirk’ten, ortak koşmaktan başlıyor. Çocuğuna bırakacağı en değerli mirasın bu bilgi olduğunu bilen Lokman, eğer çocuğum Allah yerine başkalarının peşinden gitmezse, yolundan çıkmaz ve emniyette olur diye düşünmemiş olabilir mi?

Örnekleyerek diyelim ki çocuğumuza “sözümden çıkma, benim söylediklerimden başka şey söyleyenlere uyma ve okuluna varana kadar kimseyle konuşma” dersek ve çocuk bunu bire bir yerine getirirse zorla ve güç kullanma haricinde kandırılıp da kaçırılabilir mi? Zorla bunu yapan olursa da çocuk ikna olmamış olacağı için kendisini kaçıranlara bilinçli olarak karşı koyacak, kurtulmaya çalışacaktır.

Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. ‘Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır.’

Allah’a şükretmek, ona olan memnuniyeti dili ile yerine getirmek demek değildir sadece. Eğer böyle yapılırsa şükrün en önemli kısmı eksik kalır ve ettiğimiz şükrün hiçbir faydasını göremeyiz. Anne babaya olan şükür de böyledir. Anneye babaya “teşekkür ederim” diyerek memnuniyetini dile getiren çocuk, eğer teşekkür ettiği hediye ya da bilgi her ne ise onu bir kenara bırakıyorsa ettiği teşekkürdeki memnuniyeti de yalandan ibaret demektir.

Düşünelim. Ne için teşekkür eder bir insan? Ya bir hediyeye karşı, ya bir uyarıya karşı, ya bir yardıma karşı ve sair ve sair… Örneğin çocuğunuza bir kitap aldınız ve hediye ettiniz. Çocuk size teşekkür etti ve az sonra kitabı bir tarafa bıraktı. Aradan günler, aylar, belki de yıllar geçti ama o kitabı hiç okumadı. O durumda size daha önce teşekkür ederek memnuniyetini dile getirmesinin bir anlamı, bir değeri, yeterli bir doğruluğu kaldı mı? İşte “Allah’a şükürler olsun ki Kuran’ı bize gönderdi” dedikten sonra o Kuran’ı sarıp sarmalayıp ulaşılamayacak en üst rafa koyan bir müslüman Allah’a ettiği bu teşekkürde ne kadar samimidir? Ne okumuştur, ne de hayatına yansıtmıştır. Ve hatta salâtı hayatına ikame etmeyi tamamen başkalarının din anlatılarına bırakmışsa bu daha da kötüdür. Asıl şükür Allah’a değil de Allah’ın kendisine hediye ettiği şeyi başkalarından öğrendiği için, o başkalarına gerçekte şükretmiş olur. Azıcık düşünelim. Bu Allah’a ortak koşmaya benzemiyor mu? Sizin çocuğunuza hediye ettiğiniz kitabı okumuyor ve o kitabı okuyan ya da okuduğunu iddia eden bir başka insanı dinleyerek onun dediklerini doğru kabul ediyor. Size olan teşekkürünün bir anlamı kalır mı?

Ya da diyelim ki çocuğunuza vasiyet bıraktınız. O vasiyeti çocuğunuz hiç okumadı ama bir avukata teslim ederek malı paylaştırmasını istedi. Eğer avukat kötü niyetliyse neler yapamaz!!! Hatta bırakın çocuğunuzun arkanızdan size teşekkür etmesini, okumadığı vasiyette yazanların aksine avukat sizin sözlerinizi çarpıtmış ve mal yerine borç bırakmış gibi göstermişse!!! …hem vasiyeti, hem de sizi reddeder, hatta belki de sizi kötü sözlerle anar, babam ne biçim bir babaymış diye. İşte Kuran’ı okumayı başkalarına bırakan, sonra da kalkıp, ha inandım diyerek miras diye kabul eden, ha da inanmadım diyerek Kuran’ı reddeden bir insanın Allah’a karşı olan durumunun bu çocuğun durumundan farkı nedir? Kullanıma, icraata geçmeyen bir teşekkürünün kendisine bir faydası olur mu?

İşte Allah’a olan şükür, Allah’a teşekkür icraati gerektirir. Dil ile şükretmek, teşekkür etmek tek başına anlamsızdır. Ana babaya olan da öyle.

 Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.

İşte çokça sorulan sorulardan birine, Allah’tan net bir cevap daha… Eğer anne baba şirk için seni zorlarsa ne yapacaksın sorusunun Kuran’daki cevabı. Şirk’te onlara itaat etme. Ama dünya hayatında onlara iyilik yapmaya, güzel söz söylemeye ve onları sahiplenmeye devam et. Bundan daha açık bir Kuran olur mu?

 Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah latif olandır, (her şeyden) haberdardır.’

Tekrar Lokman’ın ağzından çok çok önemli bir öğüt daha. Eğer biz çocuklarımıza Allah’ın her an her şeyi gördüğünü bildiğini yeterince anlatabilirsek, onlar hakkında olan endişelerimizin büyük kısmına da set çekmiş olmaz mıyız? Bunu verebilsek artık bundan sonrası çocuğun hayatıdır. Siz çocuğunuza Allah yerine şeytanı anlatıp durursanız, çocuk şeytandan çekinmez. Şeytanın istekleri çocuğun nefsi istekleriyle uyuştuğu için şeytandan korkmaz, hatta o da benim gibi bile diyebilir. Ama çocuğa Allah’ı anlatırsak, anne babasının olmadığı yer ve zamanlarda bile onu gören bilen biri olduğunun bilinciyle hareket ederek nefsinin yanlışlarından dönebilir. Çocuğunuza rivayetlerdeki gibi “bir erkek ile bir kadın yalnız kalırsa üçüncüsü şeytandır” derseniz bu ikaz çocuğunuz için bırakın uyarıcı olmayı çoğu zaman meylettirici olur. Ama çocucuğunuza aynı durumda “üçüncünüz Allah’tır” derseniz caydırıcı olan budur.

Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

Ortada bir önem sırası da var. Lokman oğluna ilk önce şirk koşma dedi, sonra Kuran şükret dedi, ardından Lokman Allah’ın her şeyi biliciliğini hatırlattı ve şimdi sıra bakalım nelere geldi?

Ey oğlum, salâtı ikame et, iyiliği öner, kötülükten sakındır ve sana isabet edenlere sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.

Lokman oğluna vahyin gereklerini hayatına tatbik etmesini öğütlüyor ve ardından iyiliği öneriyor, kötülükten men ediyor ve tüm buna rağmen başına bir iş geldiğinde de sabretmeyi tavsiye ediyor. Vahyi hayatına tatbik etmek (salâtı ikame) elbette vahiyde ne varsa hepsidir. Bu kelime burada namaz kılmak değildir sadece. Yani salatın ritüel tarafı tüm mana içeriği ile birlikte “salat evrensel kümesi”nin sadece bir “alt kümesi”dir.

Sabır da, başına gelene razı olup tahammül etmek değildir. Sabır göğüs germek, davasında mücadeleye devam etmektir. Ayetin sonuna bakarsanız göreceksiniz ki “bunlar azmedilmesi gereken işlerdir” deniyor. Bir kenara çöküp başına gelene razı olarak beklemek azmedilen bir iş değil, tam tersine vazgeçilen bir iştir. Sabır azim gerektiren bir iş olduğuna göre kararlılık gerektirir, yenilgiyi kabullenme değil.

Lokman oğluna olan öğütlerine, Allah da bize olan dersine devam ediyor…

‘İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.’

 ‘Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.’

Lokman kısaca şirk koşma dedi, sonra şükürle beraber Allah’ı tanıttı, ardından salâtı, iyi olmayı ve sabretmeyi öğretti oğluna. Şimdi de kibirli olma dedi ve bunu hayatına yansıtmaya bir örnek verdi. Yürüyüşünde, konuşmanda saygılı ve nazik bir insan ol dedi. Bağırıp çağırıp öfke ile kalkmaktan, kibirlenip başkalarına caka satmaktan sakındırdı oğlunu.

İşte bu kadar. Sana mal bırakacağım demedi. Sana iş bulacağım demedi. Dünyasını değil dünyasıyla beraber ahretini de kurtaracak öğütleri birkaç kalemde verdi. Bizse… Bizse maalesef önce sadece ve sadece dünyasını maddeten kurtarmayı hedefliyor, o yöndeki başarılarını öve öve bitiremiyor veya o yöndeki başarısızlıkları sebebiyle çocuklarımızı yerden yere vuruyoruz. Lokman ne yapıyor? Bu öğütlerinden sonra sadece Allah’ı anlatmaya ve O’nun yolundaki engebeleri görmesini sağlamaya devam ediyor surenin devamında.

Peki Lokman bu kadar az mı öğüt vermiş oğluna? Şirk koşma, şükret, ana babaya iyi davran, salâtı ikame et, iyilik yap kötülük yapma, kibirli olma, öfkeli ve kaba olma. Bu kadar mı yani!!! Hani diğerleri? Nerede hangi elini kullanacağı, nerede ergenlik sorunları, nerede işi, okulu, nerede hangi işi nasıl yapacağı, nerede diğer neredeler!!! Demek ki Kuran eksik!!! Kella! Eğer böyle diyorsa biri, eksik olan Kuran değil, onun öğütlerini anlamamış olmasıdır. Kuran eksik diyenler bakın rivayetlerde Lokman’ın neler neler daha söylediğini iddia ediyorlar. Sizce bunlar doğru olabilir mi?

Hafs bin Ömer’in rivayetine göre, Hz. Lokman yanına bir torba hardal tanesi koyarak oğluna öğüt vermeye başlar. Her öğüt verdikçe torbadan bir hardal çıkarır. Sonunda torbadaki hardal tükenir ve oğluna da şöyle der:

“Ey oğul, sana o kadar öğüt verdim ki, şayet bu öğütler bir dağa verilseydi, dağ yarılırdı.”

Allah’ın Lokman 16’da verdiği hardal tanesi örneği ne içindi? Allah’ın en ufak bir iyiliği ve kötülüğü bildiği ile ilgili değil miydi? Konu Allah’ın bizi her şeyimizle bildiği değil miydi? Bir de buradaki saptırmaya bakın lütfen!!! Lokman o kadar çok öğüt vermiş ki bir dağa verilse dağ yarılırmış!!! Lokman’a addedilen buradaki iddianın Allah’ın Tur dağına tecelli etmesini hatırlatması sizce bilinçsiz bir ilahlaştırma mı!!! Her biri için hardal koymuş kenara! Dağ yarılırmış! İnsan, oğluna bu kadar çok öğüt vermeye kalkarsa asıl o çocuk “yeter” diyerek yarılır!

Bir de Kuran’ın söyledikleri yeterli hikmeti veremezmiş gibi ayetlerin altına yazılarak tefsirlere alınan sözde Lokman öğütleri var… Sanki Allah onları söylemeyi unutmuş gibi!!! Muhammed’e atılan bunca iftira varken Lokman’a atılmaz mı?

Mesela “düğünlere gitme” diyormuş Lokman oğluna!!!

Ey oğul! Cenaze merasimlerine katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.

Mesela “sus” diyormuş!

Ey oğul! Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.

Mesela “kendi milletinden olmayan kızla evlenme” diyormuş!

Ey oğul! Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.

Mesela “kötü komşu”yu ve “fakir”liği şikâyet ediyormuş oğluna!

Ey oğul! Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha şiddetli bir acı tatmadım.

Mesela Lokman’ın oğluna sözde nasıl arkadaş edinmesi gerektiğini anlatmasına bakın!

Ey oğul! Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.

Saatler, zaman, hangi zamanların faydalı olup olmadığı insanların çalışması ve bünyesi ile ilgilidir. Ama rivayetlere bakarsak Allah dualara mesai saatlerinde cevap veriyor sanki!!!

Ey oğul! Dilini ‘Allah’ım, beni affet’ demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.

Lokman görgü kurallarına da girmiş!

Ey oğul! Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.

Konu hizmetçilere kadar bile gelmiş!

Ey oğul! Hizmetçi ve benzeri kimselerle şakalaşma.  Çünkü bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden korksunlar.

Bunlar ne amaçla ve hangi korkulardan dolayı söylenmiş olabilir!

Ey oğul! Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma. Durumuna vakıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.

Yemek arasında çok su içme. Su içerken bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç nefeste içiver.

İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.

Ve daha neler neler var! Bunların dışında birçok güzel şey de söylenmiş durumda ama bu durum dini doğruluklarına delil değil de, bazı örf ve görgü kurallarının ya da bazı insanların diğer insanlara öğüt verirken peygamber ağzından söylenmiş olması iddiasının ve dinleştirilmesinin daha ikna edici olması ile ilgili olduğu kanaatindeyim.

Oysa Kuran, Lokman’ın oğluna gerekli öğütlerini hatırlattıktan sonra yine temel gerçekleri anlatmaya devam ediyor.

  Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiç bir bilgiye dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.

 Onlara; ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denildiğinde, derler ki; ‘Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.’ Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?

 Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.

ve Lokman suresi böylece devam ediyor… Bölmek istemediğimden, bu kez ortalamaya göre biraz daha uzun bir yazı oldu. SABREDİP azimle okuduğunuz için TEŞEKKÜR ediyorum. Allah’ın hepimizi öğüt alanlarından, hakkıyla şükredebilenlerinden ve hakkıyla sabredebilenlerinden eylemesi dileğimle… Süleymani cami İmamı

© 2015 Microsoft Koşullar Gizlilik ve tanımlama bilgileri Geliştiriciler Türkçe

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
“LOKMAN SURESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir