CAMİLERİMİZ

Araştırmacı – Tarihçi

ozdemirince@hotmail.com

CAMİLERİMİZ

Güzel Ekimin güzel ilk haftasındayız. Bu defa Camilerimiz üzerine sohbet edeceğiz.

İbadetgâhımız, Kıblegâhımız, Secdegâhımız, Namazgâhımız, CAMİLERİMİZ.

Orada huşu, orada huzur, orada Saadet, orada vecd,

Orada Allah’a ulaşır, namazlar, niyazlar, yakarışlar;

Yükselir dualar, avuçlar açılır, Hüda’ya, kabul olunacağı ümidi ve inancıyla.

Camiler, dua ve ibadetlerin Allah’a topluca arzedildiği, gönüllerin yıkandığı, elem ve sevinçlerin paylaşıldığı mübarek mekânlardır.

Camiler, bilmediklerimizi öğrendiğimiz, ilim ve irfanımızı yükselttiğimiz, bilgi ve hikmet yuvalarımızdır.

Camiler, dargınların barıştığı, kan davalarının unutulduğu, kısa ile uzunun yan yana geldiği, zengin ile fakirin aynı sıraya girdiği, amirle memurun aynı safta bir araya geldiği, kinlerin unutulduğu, kalplerin yumuşadığı, sevgi ile dolduğu, şerlerin def edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, açların doyurulduğu, iyilik, şefkat, yardım, tedavi istasyonlarıdır.

Camiler, şifa ve huzur evlerimiz, gerçek mutluluğu bulabildiğimiz manevi sığınaklardır. Camiler, vatan sevgisinin ve milli bütünlüğün telkin edildiği, şehitlik ve gazilik ruhunun beslendiği, çalışma azminin işlendiği, güzel ahlâkın terennüm edildiği dini ve milli kaynaklarımızdır.

Maziden atiye, şanla şerefle akıp giden, muhteşem Türk Milletinin muhteşem mazisi, bize yüklediği ve sahibi kıldığı, manevi mirasın varlığını hiçbir dünya serveti karşılayamaz. Gözlerinizi yumun, hayal edin necip, islamiyete adanmış bir milletin Horasan’dan Anadolu’ya gelişini, üçlerle, yedilerle, kırklarla, evliyalarla, enbiyalarla, aksakallılarla…

Bir Cuma vaktiydi, edildi dualar, Camilerde birlikte Hüda’ya…

Kabul edildi ki, kazanıldı Malazgirt, şükür secdeleri ile girildi ve yerleşildi Anadolu’ya…

Tapduk Emre’ler, Yunus’lar, Mevlana’lar, Hacı Bektaşi Veli’ler, Hacı Bayram-ı Veli’ler…

Yesevi nefesli erenler, Allah yolunda, Anadolu Türk’ünü irşad ettiler, kıvama getirdiler…

Ve bu niyetle kabına sığmadı, taştı Balkanlara, Viyana’ya ulaştı…

Hedef gönüllerdeki ülküye ulaşmaktı…

Gerçekleşmesi gereken, istenen ülkü, İlâ-I Kelimetullah’tı…

Ve gidilen her yere Carni-Minare-Ezan-i Muhammedî ulaştı… mühür oldu, iz oldu, vuruldu…

Allah’ın adının hakim olduğu her yerde yükseldi Camiler, renk renk süslendi. Oldu Yeşil Cami bazen, bazen Mavi Cami, bazen de Sultan Murad’ın adını aldı, oldu Muradiye Camii. Adak oldu yükseldi 20 kubbeli Ulu Cami, Yıldırım istedi, dikildi Yıldırım Camii. Fatih istedi, Allah nasip etti, Ayasofya giydi İslâm  elbisesini Cami oluverdi. Minberinde Aksemseddin, Secdesinde Fatih ile… Kanuni Sultan Süleyman istedi, Sinan eli ile dikildi, Süleymaniye… Selim Han istedi, Edime ayağa kalktı, Selimiye ile… Ama hepsinde elif misali, Sinan hünerli minareler yukseldi semaya, bir-iki-üç-yetmedi dört-beş-altı. Bir şerefeli, iki şerefeli, üç şerefeli…

Yillar, yuzyıllar saadetlerle aşıldı, yaşandı. Ama zaman geldi, imtihan vaktiydi, çileli günler de yaşandı. Harem-i ismetimize düşman girdi. Vatan üzgün, millet üzgün, millet çaresizdi. O çaresizlikte bile ancak, ancak imanla çıkıldı bu cendereden. Bir Cami önünde, bir imamla başladı, imanla şanlı direniş. Sütçü imamla başladı. Kürsüdeki imamla, minberdeki imamla devarn etti. Ve “Burcunda bir yabancı bayrak varken kılınmaz, Cuma.” Dedi, Minberdeki ses. Sonra galeyana geldi, herkes. İşte böyle kurtuldu, Maraş-Urfa-Antep. Böyle defedildi, o murdar ayak mübarek vatandan.

Sonra 23 Nisan 1920, bir Cuma günüydü, TBMM’ni de biz Hacı Bayram-ı Veli Camiinde kılınan Cuma Namazı ardından eller havada dualarla açmadık mı? O dualar ki, o dualar kabul olundu ki, maya tuttu, Millet silkindi, Vatan kurtuldu, Turkiye Cumhuriyeti de bu dualarla kuruldu.

Camiler, Camilerimiz … Hani şair diyor ya …

“Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi,

Gözüm albayrak arar, kulağım ezan sesi.”

Camiler, Camilerimiz … M. Emin YURDAKUL bakın ne diyor:

“Türk Evlâdı odur ki,

Yurdu olan toprağı, ana ırzı bilerek, yad ayağı bastırmaz.

Bir yabancı bayrağı, Ezan sesi duyulan hiçbir yere astırmaz.”

Camiler, Camilerimiz … Milli Şairimiz M.Akif ERSOY bakın İstiklâl Marşımızda ne diyor:

“Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emelî;

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,

Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”

Evet, öyle ecdattan geliyoruz ki, atalarımızın emaneti ve varlığımızın teminatı, Camilerimiz …

Gökkubeden albayrağımız inmesin, ezan sesi dinmesin.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
CAMİLERİMİZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir