Deniz Gibi olmak

Karşıdakini ya da fikirlerini kabul etmek çoğu zaman imkânsız gibi gelir insana. Herkes, inandığının doğru olduğunu düşünür ve o yolda hareket eder. Bu bir nevi kendisine saygısındandır. Çünkü inandığı düşüncenin ya da olayın aksini yapacak olursa benliğine saygısızlık yapacağını düşünür.

Hepimizin düşünceleri, duyguları, inançları, beklentileri var ve herkesin düşüncesi, duygusu, inancı, beklentisi birbirinden çok farklı.

Burada kastettiğim inanç dini inanç değil de toplum hayatında yaşayış tarzı ya da insan kendi yaşantısında kabul ettiği her şey. Örneğin selam vermek kimi için bir olmazsa olmaz iken bir başkası için hiç de gerekli olmayabilir.

Topluca çektirmiş olduğunuz bir fotoğrafı elinize alın. Burada ilk baktığınız ve ilk dikkatinizi çeken ve hatta dikkatinizin çoğunu çeken nedir? Kendimiz. Önce, resimde kaç kişi olduğu önemli değil, kendimize bakarız ve şeklimize şemalımıza dikkat ederiz. Sanki o resimde sadece biz varızdır ve sadece bize aittir.

İşte düşünce, duygu, beklenti ve inançlarımız da bu şekildedir. Önce -ve çoğu zaman sadece- kendi düşüncemiz vardır, kendi duygumuz önemlidir, kendi inancımız gerçektir, kendi beklentimiz yerine getirilmelidir. Bu örnekleri onlarcası ile çoğaltabiliriz.

Herhangi bir yerde sıraya girdiğimizde bizim işimiz mutlaka aceledir ve ilk önce görülmelidir.

Doktor sırasında en hasta bizizdir…

İnsan olarak çok büyük bencilliklerimiz mevcutta, bunları ne görürüz ne biliriz ne de başkası söylerse işitiriz.

Ama durum başkalarının yaptığı bencilliğe gelince bizden fazla gören, bilen, duyan yoktur.

İşte burada hoşgörü devreye girer. Hepimizin bahsedip de çoğumuzun uygulamadığı hoşgörü. Yaşadığımız dünyada bizden başkalarının da var olduğu bilincine sahip hoşgörü. Hoşgörü biraz da başkalarını görmek, duymak, kabul etmektir aslında. Diğer insanlarında düşüncelerine ve inançlarına saygı göstermektir.

Hoşgörü, müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir.

Sosyal ilişkilerde bir tarafın, bazen farkında olmadan, kasıtlı olmayarak, bazen de kasıtla diğer tarafa (maddi/manevi) zarar verebilecek bir sahne yaratması durumunda, diğer tarafın bunu görmezden gelerek veya cevabından vazgeçerek ödün vermek tahammülünü (erdem) gösterebilmesidir. Tasavvuf’ta Mevlana hoşgörü’ye en güzel örnektir. Hoşgörülü olmak insanlarla ilişki kurmanın en iyi yoludur.

Hayat sadece bizim hayatımız değildir. Yerdeki en küçük bir böceğin dahi yaşamaya hakkı var. Hoşgörü bunun dahi farkında olmaktır. İnsanların en küçüğünden en büyüğüne saygı duymaktır.

Resimlerde başkalarına da bakıp, onların da güzelliklerini görmektir ve doktor sırasında herkesin en az bizim kadar hasta olduğunu bilmek başkalarının da bizim kadar acelesi olabileceğini görmektir.

Bütün bunların ardından asıl olan, Hz. Mevlana’nın da deyişiyle tevazuda toprak, hoşgörüde deniz gibi olmaktır…

Saygılarımla…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Deniz Gibi olmak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir