ŞEYH ŞAMİL

Kafkaslar, boyun eğmeyen dağlar, boyun eğmeyen dağların hakimi, bekçisi, kartallardır. Kartalın yuvası ile oynanmaz. Bir kartal yuvası ile oynandı mı, bin kartal havalanır, kanat çırpar, oradan. Pençeler artık avını arar. Kaf dağı değildir anlatılan, Kafkaslardır, dünde bugünde. Dün bu dağların kartalı Şeyh Şamil idi, bugünde yine Şamiller. Gönüllerde yandıkça hürriyet, hürriyet ateşi…

Bugün sizlere 17/02/1871’de fani alemden göçen, lakin yaktığı hürriyet ateşiyle, hala gönülleri tutuşturan Şeyh Şamil’i anlatmaya çalışacağım. Belki bütün ihtişamı sığmayacak bu yazımıza ama amacımız hatırasını yaşatmak…

Dünyanın en zengin ve güzel ülkesi KAFKASYA, insan ve tabiat güzelliğinin olduğu kadar, kahramanlığın da eşsiz vatanı olarak bütün tarih boyunca ayaklarının üstünde ve başı göklerde kalmış bir cennet köşedir.

Bütün dünyanın gözü bu cennetin üzerinde titrediği halde, ne haçlı akınları ve ne de meşhur cihangirlerin istilaları, bu kartal yuvasına asla sahip olamamışlardır.

Türk Tarihi söyler, Kafkasları kartallar diyarı, boyun eğmeyen kahramanlar diyarı yapan, Rusların başlattıkları saldırılardır. Kafkaslara vaki olan bu azgın ve hilekâr tasallutu, istiklâl ve hürriyetine toz kondurmayan bu bakir Türk yurdunun kapılarında çalınan ilk uğursuz felaket çanı olmuş ve Kafkasya birdenbire müthiş bir savaş diyarı oluvermişti.

Bu saldırının baş mimarları ise II. Katerina ve Deli Petro idi. Katerina ve Deli Petro bu cennete sahip olamadan ve bu güzel insanları dize getiremeden, ama bu dünyadan gözleri arkalarında kalarak göçtüler. Fakat o gün bu gün müşterek bir vasiyet gibi bütün Rus Çarları,  bu göreve, saldırılara, zulümlere bir ibadet gibi dört elle sarılmışlardı.

Koca bir Çarlık Rusya’sının karşısında tek başına ve seve seve harbi kabul etmiş bulunan Kafkasya’da, eli silah tutan herkes düşmana saldırıyor, kadınlar bile erkeklerin harp iştahını kabartan bir aşk ve şevkle dişi kartallar gibi çarpışıyorlardı. Bu alabildiğine çetin mücadeleyi sekteye uğratmamak, bu büyük ihtilal ruhunu söndürmemek lazımdı.

1820’li yıllarda bir kaç yerde birden uğraşmak zorunda kalan Osmanlının bu durumundan istifade eden Ruslar, Bakü ve Erivan’ı işgal etmişler, ancak tün çabalarına rağmen Dağıstan Müslümanlarına tesir edememişlerdir. Ruslar, Çeçenleri dize getirebilmek için köyleri basmış, yaşlı çocuk, kadın demeden önüne gelen herkesi katletmişlerdir. Rusların bu bölgede ezici bir sayı üstünlüğü, Çeçenleri iki tercihten birini seçmeye zorlamıştır. Ya savaşarak ölmek, ya da bekleyip yok olmak. Sonuçta şanlı bir şekilde tarihe geçmek istediler ve savaşmaya karar vermişlerdir.

Şamil, 1796 yılında Gümrü köyünde dünyaya gelmiş, genç yaştan itibaren Çeçenlerin menkıbelerini öğrenmiş destanlarını ruhuna nakşetmiştir. Daha genç yaşında başına koyun postundan kalpağını geçirir, sırtına çerkeskayı giyer, ayaklarına ince deriden çizmelerini çeker ve beline hançerini takarak atına atlar ve dere tepe dolaşır. Cesareti ve yiğitliği ile genç yaşta tüm Dağıstan’a nam salan Şamil, aynı zamanda ilmi ve dini konularda da söz sahibidir. Arapçayı, İslam Dininin esaslarını kadim dostu Gazi Muhammed’den öğrenmiştir.

1830’larda başlayan zulümlere ilk kılıç Gazi Muhammed tarafından çekilmiştir. Gazi Molla’ya desteği en yakın arkadaşı Şamil vermiş ve önce işe Ruslarla işbirliği yapanlardan başlamıştır. Kalabalık düşman kuvvetleri üzerine iki kahraman askerin hücumu düşmana epey zayiat vermiş, son olarak Gümrü’ye saldıran Ruslar taş taş üstünde koymamışlar, dört koldan içeri üşüşmüşlerdi. Ayakta kalan son kaya parçasının arkasında bir çift kalp halinde bütün Dağıstan’ın, Kafkasların yüreği gibi Gazi ve Şamil vardı. Son bir hamle ile “ Allah Allah ” diye fırlamışlar, lakin vadesi dolan Gazi Muhammed alnından vurulmuş, vatan uğruna şehit düşmüş, Şeyh Şamil ise ağır yaralı kurtulmuş, gizlendiği yerde sıhhatine kavuşuncaya kadar kalmıştı.

Dağıstan Müslümanları, liderlik vazifesini Şeyh Şâmil’e kabûl ettirdiler. Rusları dize getirmenin ancak düzenli bir orduyla mümkün olacağını, dışardan hiçbir yardımın gelmeyeceğini, her yerde îzâh ediyordu. Tesirli hitâbetiyle halkı cezbediyor, müslüman olarak yaşamak aşkıyla yanan bu insanların kalplerine birer kıvılcım salıyordu. Şeyh Şâmil, kısa zamanda kısmen bir ordu kurmaya muvaffak oldu. Tecrübeli ve değerli yardımcıları, ordunun başına getirdi.

Çar Birinci Nikola, yıllardır Kafkasya’da yapılan savaşlarda başarılı olamadığı Şeyh Şâmil’in düzenli ordu kurarak hücumlarını sıklaştırdığını görünce, bu memleketi bir de sulh yoluyla elde etmeyi denemek istedi. Şâyet Şeyh Şâmil’i elde edebilirse, bu işin çabucak biteceğine inanıyordu. Kafkasya’daki müslümanları bir bayrak altında toplama sevdâsından vazgeçerse, kendisine büyük makamların verileceğini, Çarlık hazinelerinin ayakları altına serileceğini bildiren şeytânî teklifi generalleri aracılığı ile gönderdi. Teklifin tuzak olduğunu bilen Şeyh Şamil reddetti. Rus kuvvetleri hep hezimete uğradı. Yenileri birbirini takip etti. Bir ömre sığdırılan bu eşsiz direniş ve ardı arkası kesilmeyen zaferlere rağmen Rus inadı kırılamadı.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ŞEYH ŞAMİL

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir