KAZIM ÜNLÜOL’UN KALEMİNDEN: “80’Lİ YILLAR 5”

featured

Komşularımız vardı, kapıları her an açık…

60’lı, 70’li yıllarda Orta mahallede evimizin olduğu sokaktaki komşularımızın evlerinin kapıları her zaman açık olurdu. Arkadaşlarımızla evlerimizin önünde, bahçelerimizde oynardık. Yine burada bulunan ve boynunda “Memleket Fakiri Sağır ve Dilsiz Behçet” yazan bir tabelayla dolaşan Behçet ve kendisi gibi düşkün ablasına de mahalleli bakar, karınlarını doyururdu. Zaman zaman başkaları tarafından kızdırılıp bağırtılan Behçet’i temiz çocukluk aklımızla korumaya çalışırken, o bunu hisseder abe, abe diye sevincini belli ederdi. Yine ölünceye kadar sırtında sarı bir okul çantasıyla Seviller ilkokuluna gidip gelen, konuşamayan eye eye  diye bilinen İsmail de mahallemizin saf ve bir o kadar masum engellisiydi. Aydın Bey, Deli İsmail, Deli Cemali de hemen her Geredelinin bildiklerindendi. Allah’ın rahmeti onlaradır.

Evimizin önünden geçen şimdiki terminale giden yolun alt tarafında E5’e kadar olan ve Paşa Mahallesi diye bilinen bölümde o zamanlar sadece birkaç ev vardı. Yine terminale giden yolun başında bulunan Çırçır çeşmesi tarafında arkadaşımız Mehmet Ercivan’ın dedesi Nazif Onbaşıların evlerinin önündeki bahçe çok büyük bir koyun ağılı idi. Nazif Onbaşı ve oğlu Hafız abi, kışın ağıl önünde oynadığımız yol ve meydana koyunları çıkarır ve karlar üzerine bıraktığı otları yedirirdi. Koyunlar dışarı çıktığında koçlar tos vuracak diye korkar kaçardık. İlkokuldayken bir defasında okul dönüşü eve geçerken iri bir koçun arkamdan toslamasıyla havada uçup karların içine gömülmüştüm.

İlkokul dört veya beşte iken (1965–1966) komşumuz Acemlerin Ahmet amca bana, İsviçre’deki oğlu Fikri’ye gönderdiği, attar dükkânında da sattığı köşeleri renkli ve kokulu kâğıtlara, çok nazik ifadeli mektuplar yazdırırdı. Sonra odanın köşesinde duran gramofonu kurar ve taş plaklardan Hafız Burhan’ın, Safiye Ayla’nın, Saadettin Kaynak’ın şarkılarını dinlerken eşi Fatime teyzenin üstü küllenmiş kömürlü mangalda yaptığı Türk kahvesini içmeye başlardı. Fatime teyzenin süt ekleyerek bana da ikram ettiği bardaktaki kahveyi “Çocuklar kahve içmez, kararırlar sonra” diye bildiğim için çekinerek içerdim. Onları rahmetli Barış Manço’nun “Sakız Hanımla Mahur Bey” şarkısının kahramanları gibi hatırlarım.

Ahmet amca, iki tane delikli 2,5 kuruş, bir iki karamela şeker ve gıpta ile baktığım mektup kâğıtlarından birkaç tanesini bana verdiğinde de dünyalar benim olurdu. O zamanlar dosya kâğıdı veya fotokopi kâğıdı diye bir şey, hatta doğru dürüst defter bile yoktu, matematik defterimiz sarı saman yapraklı idi, çimento kâğıtlarını bir araya getirip iple dikerek defter yapar, alıştırmalar için kullanırdık.

Yine onların izniyle evlerinin önündeki tahta duvarla çevrili bahçede bulunan can eriği, kaysı, şeftali, armut, ayva, elma ağaçları ve çeşit çeşit yediveren gülleri, kadınların gül reçeli yaptıkları pembe Isparta gülleri sanki mahallelinin ortak malı gibiydi. Buradaki fırında kadınların yaptığı ekmekten gelene geçene, komşulara koktu payı verilirdi. Geçmişin zor şartlarına zorunlu alışık olan kadınlar, kış hazırlıklarında, düğünlerde, bayramlarda baklavalarını, böreklerini, zeytinyağlı yalancı dolmaları, yaprak sarma et dolmasını birlikte hazırlarken yardımlaşmanın en güzel örneklerini gösterirlerdi.

Sokaklarımız dardı ama dostluklar çok genişti.

Günümüzde aynı apartmandakiler birbirini tanımazken, geçmişte ayrı mahallelerde yaşayanlar bile komşuluk, akrabalık, tanıdıklık, en önemlisi aynı havayı paylaşıp, suyu içmenin verdiği insancıl duygularla birliktelikler kurarlardı. Yoksulluk içinde olan kendini belli etmez, aileler hali vakti iyi olmasalar da kendinden daha düşkün olanlara kol kanat gererlerdi. Çoğu aile köylerden okul için gelen öğrencilere kapılarını açar yardımcı olmayı görev bilirdi. Günlük hayatta kullanılan ev eşyalarının paylaşılması ile başlayan “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözünde yerini bulan birlikte yaşam ön plandaydı. Komşuluk sadece o sokaktakiler arasında değildi. Mahallede yaşayanlar birbirlerine, diğer mahallelerdekilere yürüyerek gidip gelir, dostluklarını akrabalıklarını devam ettirirlerdi. Ailelerin bu samimiyeti ve birbirlerine olan ilgileri çocukların da kaynaşmasını sağlar, ilerde unutulmayacak arkadaşlıkların, dostlukların, akrabalıkların temeli atılmış olurdu.

Devam edecek…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
KAZIM ÜNLÜOL’UN KALEMİNDEN: “80’Lİ YILLAR 5”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir