MERAL KURTİPEK’İN KALEMİNDEN; KUDÜS

featured

Mekke ile Medine’nin kardeşi,

İnsanlığın sessiz sevdası,

Anlaşılamayan rüyası,

İlk kıblesi.

Garip ve mahzunluğun adı,

Öksüz ve yetim kalmanın sancısı,

Bütün dinlerin ata ocağı,

Her karış toprağında peygamber kokusu. Hüznün beldesi,

İbrahim’in şehri,

Lut’un sıkıntısı,

İshak’ın müjdesi,

Musa’nın hicreti,

Harun’un direnişi,

Yakub’un gözyaşı,

Davud’un taşı, Süleyman’ın mabedi, Zekeriya’nın mihrabı, Yahya’nın imtihanı, Meryem’in çilesi, İsa’nın dili, Muhammed Mustafa’nın teselligahı …

Ne çok hüzün var bağrında. Gözyaşı denilince ilk akla gelen sensin. Sahip çıkanların hep az.

Ümmet seni dert edinmeyi bir türlü bilemedi. Tıpkı ana babalarını huzur evine terk ettikleri gibi seni de yalnızlığına terk ettiler. Bilmiyorlardı ki senin bulunduğun beldeyi bereketli kılan Allah hep seninleydi. Kullarını seninle imtihan ediyordu. Öyle sessiz bir bekleyiş ki, mahşere kadar sürecekti.

Sen ki o dehşetli günde bir bir şahitlik edeceksin yanında olup bitenlere. İnsan nefsinden dahi

kurtulmak istercesine kaçarken, seni görecek her bir köşede.

Seni yakıp yıkan çok oldu, lakin toplayanın hep azdı. Hz. Süleyman (as) kendi döneminde buraya ihtişamlı bir mabet yaptırmış ve bu kutlu şehri mamur etmişti. Daha sonra Babil kralı

Nabukudnezar tarafından tamamen yıkılıp yağmalanmıştı. Binlerce İsrailoğlu öldürülmüş ve

sürgüne gönderilmişti. O sürgünü yaşayan her bir Yahudi “Eğer seni unutursam ey Yeruşalim, sağ elim hünerini unutsun; eğer seni anmazsam, eğer Yeruşalim’i baş sevincimden üstün tutmazsam dilim damağıma yapışsın” diye dua ederlerdi. (Mezmur, 137/5-6)

Babillilerin yıkımından sonra, Romalılar tarafından da ikinci bir işgal gördü. Ancak o dönemin Roma imparatoru şehri tekrar imar etti. Defalarca yıkılıp tekrar imar edilen kutlu şehir; toprağına işgal tohumu ekenler, en sonunda hüzne boğulmuşlardır. Senin mahzunluğun, zalimin göğsüne mızrak olup saplanacaktır. İşte o zaman yine tekbir nidaları semalarını çınlatacaktır.

Üç dinin de atası olan İbrahim (as), eşi Sara annemiz ve oğlu Hz. İshak ile burada yaşamışlardı.

İshak’ın (as) oğlu Hz. Yakup (as) ve oğlu Yusuf da burada metfun olduğu gibi, Lut gölü yakınlarına elçi gönderilen Lut’un (as) kavmi de çirkin işlerinden dolayı burada helak olmuşlardı. Yine Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as) İsrail oğullarıyla Mısır’dan çıkıp Kızıldeniz’i geçtiğinde Allah, onlara Kudüs’e gitmelerini emretmişti. Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gibi, Musa’da (as) kardeşiyle Kudüs’e hicret etmişti.

İsrail oğulları peygamberlerin canına kastederek Zekeriya (as)’ı testereyle doğradıkları gibi,

Yahya’nın (as) da başını keserek şehit etmişlerdi. Asıl acı olan şey ise kesilenin de biçilenin de peygamber olmasıydı. Hz. Meryem’in büyük bir imtihanla kucağına aldığı İsa’sı çarmıha orada gerilmişti. Daha nice katliam ve zulme şahitlik eden Kudüs toprakları, bağrında hala kan kokusu saklamaya devam ediyor. Emin ve bereketli beldeden nice peygamber ve ailesi geçmiş, birçoğunun kabri şerifi de oradadır. Müslümanlar orayı ziyaret ederken birçok peygamberin ve Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) ayak bastığı yerlerde gezmiş olacaklardır.

Bir zaman, tıpkı Kudüs gibi hüzünlüydü yerlerin ve göklerin rahmet elçisi (sav). Amcasının ve Hatice’sinin ölümü ağır gelmişti nahif yüreğine. Bir de Taif dönüşü taş yağmuruna tutulup öpülesi ayaklarından kanlar fışkırınca; “Beni kimlerin eline bırakıyorsun ya Rabbi” diye içlendi. Ardından şöyle bir arz-u hal eyledi; “Ya Rabbi! Kuvvet ve kudretimin en zayıf hâliyle, Sana yalvarıyor Sana sığınıyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zulme uğramış tüm mazlumların Rabbisin.

Sen benim de Rabbimsin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Bana kaba ve sert davranan, bir

yabancıya mı, yoksa bana üstün kılacağın bir düşmana mı? Eğer Sen (cc) bana dargın değilsen, başıma gelen eziyet ve işkencelere aldırmam. Ancak Sen’den gelecek bir himaye ve koruma çok daha hoştur. Öfke ve gazabına uğramaktan; karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzene koyan Zatının nuruna sığınırım! Sadece Sana sığınır ve Senin rızanı dilerim. Senden başka kuvvet ve kudret yoktur!”

İşitti işitenlerin en güzeli. Önce Ninova’lı Addas’ın İslam ile şereflenmesinden kan ağlayan yüreğine biraz su serpmişti. Mekke’ye döndüğünde ise hüznüne hüzün katmak isteyen

Yahudilerin bir kısmı “-haşa- Sen bir peygamber olsan Allah sana bir kıble verirdi. Hala bizim kıblemize yöneliyorsun. Üstelik hiç gidip görmediğin bir yere!” İki cihan sultanı daha sonra bu olanları anlatırken şu ifadeyi kullanmıştı; “Hayatımda bu kadar daraldığım günleri hatırlamıyorum.”

Hüznün kucağında mahzun ve gözü yaşlı bir peygamber vardı. Rabbinin müjdesi çok gecikmedi.

Bir gece Habibi uykudayken gönderdi Cibril-i Emin’i.

“Kalk ya Resulallah gidiyoruz. Nereye?

Kudüs’e …

Vakit gelmişti. Bindirdi Burak atına. Bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah’a bu çok mu

zordu? Bir göz açıp kapayıncaya değin uçurdu Resul’ünü. Vardı seçilmiş mekâna. Tek tek gördü peygamber dostlarını. Sıra geldi namaz kılmaya. Kim imam olacaktı. Cebrail “Sen” dedi gül kokulu Nebi’ye. Geçti öne “Allah-u Ekber” diyerek kıyama durdular hep birlikte. İlk kıble, ikinci mescit, üçüncü harem kavuşmanın yeriydi. Semalar ötesine yolculuk devam ediyordu. Ta ki Sidretü’l Münteha’ya varana değin. Cebrail (as) bana buradan öteye geçmeye izin yoktur diyerek O’nu yolcu etti en yüce makama. Üç hediye ile geldi dostlarının arasına;

1-) Beş vakit namaz

2-) Bakara suresinin son iki ayeti (Amenerrasülü)

3-) Ümmetinden şirk koşmayan herkesin bağışlanması

Nasılda sevinmişti sevgililer sevgilisi. Artık Mescid-i Haram’a dönüş vakti gelmişti. Şimşek hızıyla geri getirdi Ruhu-l Kudüs meleği. Anlat dedi Rabbisi. Ondan mucize isteyenlere bu kâfi değil miydi? Yine de rahmetten nasibini alamayanlar direnmekte devam etti. Çok gecikmeden vahiy desteğiyle İsra hadisesi duyulmaya başlandı. “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (1) Göz şaşmadı, kalp inkâr etmedi. Mübarek beldenin bereketli topraklarıyla ruhu esenlik buldu.

Yine bir gün Resulüllah efendimize (sav) zevcelerinden Meymune (ra) annemiz sormuştu; “Ey Allah’ın Resul’ü Mescid-i Aksa için ne dersiniz?

O muhteşem cevabı vermişti; “Orası haşr ve dirilişin gerçekleşeceği yerdir. Oraya gidiniz ve namaz kılınız. Çünkü orada kılınan bir vakit namaz başka yerde kılınan bin vakit namaz gibidir.” Ben, “Peki oraya gidecek imkân bulamazsam ne dersiniz?” Dedim. O (sav) “Oraya aydınlanmada kullanmak üzere kandillerinde yanması için zeytinyağı gönderirsin. Bunu yapan oraya gitmiş gibi olur.”

Halbuki o dönemler Kudüs işgal altındaydı. Müslümanların değildi. Lakin “Şu an orası işgal altında hiçbir şey yapamayız” demedi. Oraya gidiniz demesinde bir maksat vardı belli ki. Orayı namaz kılınır hale getirmek ve kandillerini yakarak sürekli görünür kılınmasını sağlamaktı. Çünkü orası bizimdi ve ilk olarak Rabbimize yönelişimizin sembolüydü. Peygamberimiz yıllarca oraya yönelerek namaz kılmıştı. Emanetti. Sahip çıkılması istenilen kutlu emanet.

Allah (cc) en sevgiliyi teselli için başka bir yere de götürebilirdi. Ama orası ezelde seçilmişti. Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştu; “Ancak üç mescidi ziyaret için yola çıkılır. Benim şu mescidime, (Mescid-i Nebevi) Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksa’ya.” (Müslim, Kitâbu’l-Hacc, 15/415, 511, 512) Garip kalacağının haberini ta önceden vermek istercesine orayı ziyareti tembihliyordu ümmetine.

“YÜRÜ KARDEŞİM AYAKLARINA KUDÜS GÜCÜ GELSİN”

Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir. Hristiyanların inancına göre mahşerdeki diriliş ve sorgulama mekânı, Yahudilere göre ise Tanrı’nın dünyayı ilk yaratmaya başladığı yer. Mescid-i Aksanın içerisinde Kubbetüs-sahra mescidinde meşhur büyük kaya vardır. Peygamberimiz oradan miraca yükselmiştir. Lakin Yahudilere göre cennetin ilk kapısı oradan açılacaktır. Mescidin tam karşısına denk gelen Zeytin dağından mezar yeri satın alırlar. Üstelik milyon dolarlar vererek. Çünkü yine onların inancına göre kıyamet kopunca Zeytin dağı ile o kayalığın olduğu yere köprü kurulacak ve onun adı da sırat köprüsüdür. O köprüyü geçebilen cennete ulaşacaktır.

Simgesel bir inanıştan ibaret olan Yahudi ve Hristiyan milleti Mescid-i Aksa ve çevresini çok

önemserler. Bu inanışlarını direnişe dönüştüren bu sapkın topluluğa karşı sessiz kalmamız

Müslümanlığın şiarından değildir. Çünkü o bereketli topraklar Müslümanların ayak seslerine

muhtaçtır. Hz. Ömer’in kadim şehri fethetmesinden sonra asırlarca bütün mezhepler Hıristiyan’ı, Yahudi’si, Müslüman’ı bir arada saygı ve sevgiyle barış içerisinde yaşamışlar, kimse kimsenin ne dinine ne ırkına müdahalede bulunmamıştır. Lakin zamanla garip şehri zulüm ve kargaşayla eşleştirmişlerdir.

Kudüs bizi bekliyor. Oradaki Müslümanlar, Aksa garip kalmasın, kandilleri sönmesin diye kendi canları pahasına terk etmiyorlar. İşgalci devlet tarafından maddi manevi baskılar yaparak evleri yıkılıyor defalarca. Bir depoda yaşamayı göze alıyorlar ama terk etmeyi hiç mi hiç düşünmüyorlar.

İnançları o kadar güçlü ki bir gün Aksanın özgür kalacağına yürekten inanmışlar. Bu iman ve İslam davasıdır. İkna edilmişlik değil, inanmışlık ister. Orada yaşayan Müslümanlar maddi destekten çok manevi destek bekliyorlar. Bizim de oraya giderek “bizler sizin yanınızdayız, dik durun, güçlü durun, üzülmeyin Allah bizimle beraberdir” söylemlerine ihtiyaçları var. Müslümanların sesi ne kadar gür çıkarsa, zalim ordusunun yüreği o kadar çok titreyecektir. Kudüs sadece Filistinlilerin değil, ümmetin sınavıdır. Oradaki işgaller püskürtülmezse, zalim işgal ordusu bir gün bizim kapımıza kadar dayanacaktır. Bizler Kudüs’ü dert edinmeliyiz. Gidip görmeliyiz. Yaşamalıyız.

Kalbimizi orada bırakarak bedenen burada faaliyetler içerisinde bulunmalıyız. En başta evlad-ü iyalimizden başlayarak bilinçlendirmeliyiz. Çünkü Kudüs dirilişi simgeler. Bizler de diriliş nesli yetişen toplumlar inşa etmeliyiz. Önce biz Kudüs aşkıyla yanmalıyız ki, oranın kandilleri bizden aldığı ışıkla aydınlansın. Mescid-i Aksa İslam’ın kilit anahtarıdır. Eğer orayı insanlığa açmayı başarırsak, İslam tüm dünyaya hâkim olacaktır. Çünkü Kudüs İslam’ın yükselişinin güzergahıdır.

Kudüs’te yaşayan bir kardeşimiz dikkatleri çekecek nöbetlerini kısaca şöyle anlatıyor bizlere.

“Aksanın ve şehrin etrafına duvarlar örülmezden evvel on dakika sürmüyordu mescide varışımız.

Şimdi ise vasıtayla iki saatte ancak gidebiliyoruz.” Emanete sahip çıkmak iman meselesidir. Lakin bu mesele sadece Kudüslülerin değil, tüm İslam aleminin derdi olmalıdır. Dert edinmeliyiz kendimize.

İlk göz ağrımız işgalden kurtulana kadar elimizden geleni ardına koymalıyız. Olmazsa olmaz şartı koşarak yola revan olmalıyız. Böyle olursa Kudüs İslam’ın olur. Böyle olursa İslam cihana hükümdar olur.

Halen işgal altında olan Kudüs’ten, Filistinli bir kardeşimizden selam ve mesaj var bizlere;

“Lütfen buraya gelin. Üç km uzağındaki bir Filistinli gelemiyor buraya ama hasretiyle yaşayıp

ölüyor. İşgalciler Filistinlileri Mescid-i Aksa’dan uzak tutmak istiyor. Gidilmeyi hak eden üç

mescitten ziyarete muhtaç olanı Mescid-i Aksa. Burada sizin tarihiniz var. Kudüs’ün yüzde sekseni sizin ecdadınızın, gazilerinizin döşediği taşlardan oluşuyor. Buraya geldiğinizde dokunduğunuz her taş sizinle konuşacak. Bizden önce onlar size “Hoş geldiniz” diyecek. Tek isteğimiz bizi yalnız bırakmamanız. Siz gelince biz mutlu oluyoruz. Kendimizi güçlü hissediyoruz. Gelişinizle “Bu Mescidin sahibiyiz. Biz burayı sahipsiz bırakmayız” mesajı veriyorsunuz.” (2)

Aksa ve orada yaşayan Müslümanlar ümmetin şahlanacağı güne hasret bir şekilde bekliyorlar.

Bizim yapmamız gereken ise ilk adım. Öyle ise hazırla bavulunu ve düş peygamberler otağının yoluna. İlk senin sesin duyulsun ve artık hiç susmamak üzere yankılansın. İslam Mescid-i Aksa ile güçlenecek. Orası göklere açılan kapıdır. Çünkü İslam dininin direği olan “Namaz” ilk oradan tüm aleme hediye olarak sunulmuştur. Hz. Süleyman, Beytü-l Makdis’te namaz kılanın anasından doğduğu gibi tertemiz olması için Allah’a dua etmiş, Peygamberimiz ise bu duanın kabul olacağının ümidini dile getirmiştir.

Namaz ve Kudüs birbirinden ayrılamaz. Namaz kılan mümin Kudüs’ten ayrı kalamaz.

Vesselam

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
MERAL KURTİPEK’İN KALEMİNDEN; KUDÜS

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir