KAZIM ÜNLÜOL’UN KALEMİNDEN: “80’Lİ YILLAR 3”

featured

Kurbağaların konseri

60’lı yıllarda Demirciler Mahallesindeki pop pop pop pooop diye güçlü bir gürültü ile başlayıp sonra biteviye bir motor sesiyle çalışan elektrik santralinde üretilen ve saat yirmi iki veya yirmi üçte kapanan elektrikle aydınlanan evlerimizde, gece gaz lambasının veya şinanayın gölgeleri oynatan aydınlığı devam ederdi.

O yıllarda çevrede örneği bulunmayan, Almanlar tarafından yapıldığı söylenen, dizel motorlu elektrik santraline sahip olan Gerede, kendi elektriğini üreten nadir şehirlerden biriydi. Santralin açık su havuzundaki kurbağaların koro halinde ötmeye başlaması yağmur yağacağının işareti idi ve çok ilginçtir yağmurla beraber, Ömer Seyfettin’in “Marpuç” hikâyesinde olduğu gibi kurbağa sesleri birdenbire kesilirdi.  Bu santral daha sonra suskun olduğu yıllarda yangınla yok olmuştu.

Devamlı elektrik çok iyi idi ama o çocuk aklımızla tıpkı Esentepe’deki ramazan topunun patlamasını beklediğimiz gibi santralin çalışma sesini duymak bile, muhtemelen karanlığı aydınlattığı için hoşumuza giderdi.

Gerede enterkonnekte sistem elektriğe kavuştuktan sonra meydana gelen kesintilerde de gaz lambaları bir süre kullanıldı ve sonra yerlerini “lüks” adlı küçük LPG tüplü aydınlatıcılar aldı. Lüksler günümüzün ışıldaklarıydı.

Tüplü lüks aydınlatıcı ile ilgili yaşanan bir olay hatırıma geldi. 80 ihtilalı sonrası bir ara akşamları Yeni Cami yanında altta köfteci kolsuzun da olduğu dükkânın üstündeki Şoförler Cemiyetinde bir araya gelir, çay içer, sohbet eder, gazete okur, bazılarımız satranç, tavla, oynardık. TV de gece yarılarına kadar süren ismini Galaktika diye hatırladığım bilim kurgu dizisi başladığında oyunlar bırakılır, hep birlikte izlerdik. Benim bulunmadığım bir gece elektrikler kesilince salonun tavanına asılı lüks yakıldıktan sonra nasıl olduysa yere düşmüş. Tabi herkes tüp patlayacak korkusuyla kapıya hücum edip kaçışırken Kadri Karagöz yanan tüpü alıp dışarıya çıkarmış ve söndürmüş. Hala oğlu abim Ali Özzeftçi tüp patlayacak ve Kadri ölecek diye korkudan şaşırıp kaldıklarını söylemişti. Burası samimi dostlukların olduğu bir mekândı, çaycı Halil bazen dışarı çıktığında çayı kendimiz doldurur, ücretini masaya bırakırdık. Ölen arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet, sağ olanlara sağlıklı ömür dilerim.

Bazı evlerde düğmesi çevrildikten bir süre sonra sesi gelen, lambalı, uzun ve orta kanallı, Grundig, Philips,  radyo işli markalı radyolar vardı.  Sonraları el çantası ve daha sonra daha küçük transisistörlü ve pilli radyolar ortaya çıkmıştı. Uzun kanalda Ankara, orta Kanalda İstanbul Radyosu’nu dinleyebilirdik. Mikrofonda tiyatrolar, arkası yarın’lar, evet-hayır ve liseler arası bilgi yarışmaları, yurttan sesler, klasik türk müziği ve sonraları aranjmanlar.

“Almanya’da ve Japonya’da bir cihaz çıkmış içinde insan görünüyormuş, oradan konuşuyormuş” diye TV ile ilgili ilk bilgiyi 60’lı yılların sonunda duymuştuk.

Japonya deyince Japon milletinin şu an teknoloji devi olma macerasını düşünüyorum. 60 -70, hatta 80’li yılların başında Japon malları, günümüzden yirmi yıl öncesine kadar olduğu gibi Çin mallarının durumundaydı. Yani kötü, adi, dayanıksız, taklit olarak bilinirdi. Şimdi ise Japon malı ilk tercihler arasında.

Şu Japonlar garip adamlar diye, bazen o yıllarda Gerede’ye turist olarak gelenlere bakar dururduk. Ufak tefek, sürekli gülümseyen, narin genç görünümlü ve boyunlarında mutlaka bir fotoğraf makinesi olan insanlar. Meğer o fotoğraf makineleri onları dünya devleri arasına sokacak olan ajanlarmış bilemedik, sadece istihza ile gülerek seyrettik.

Devam edecek.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
KAZIM ÜNLÜOL’UN KALEMİNDEN: “80’Lİ YILLAR 3”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir