ŞEFAAT5

featured

1Ayrıca Zeccâc, Yunus suresinin 2. âyetinde söz konusu olan; içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaşırarak, kâfirlerin bu düpedüz bir büyüdür sözleriyle dile getirilen şaşkınlığın, surenin 4. âyetinde yer alan “Hepinizin dönüşü Allah’adır” âyetinin delaletiyle öldükten sonraki diriliş ve hesaba dair olduğunu, dolayısıyla şefaat kavramının bu bağ-lamda uhrevi düzlemde anlaşılması gerektiğini söyler. Hatta Zeccâc’a göre; Allah’ın, gökleri ve yeri altı günden yaratışından bahisle, kudret ve kuvvetine yaptığı vurgu, öldükten sonra da yeniden dirilişe ne kadar muktedir olduğunu ortaya koymak içindir.

    Diğer bir yaklaşıma göre, âyette iki boyutluluk söz konusudur. Göklerin, yerin ve ikisi arasında var olanları yaratan ve sonra arşı istiva eden Allah nitelemesi, O’nun bütün bir varlık dünyasında yegâne ve tek bir ilah olduğunu, dolayısıyla tüm tasarruf ve fiillerinde müstakil olduğunu, şeriki ve müdahili olmadığını ortaya koymaktadır. Böyle olunca, O’nun bu yetkinliğinin dünyevî boyutunu, yüdebbiru’lemra/varlığı yönetiyor ifadesiyle, O’nun izni olmadıkça, araya girip kayıracak kimse yoktur cümlesiyle de uhrevî boyutunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla burada söz konusu olan şefaat, Mekke müşriklerinin ahiret hayatı çerçevesinde düşündükleri uygulamayı kavramsal bazda ifade etmektedir.

    Bir başka yoruma göre ise terim, yine kavramsal çerçevede ve bütünüyle dünya hayatına ilişkindir ve şu anlama gelmektedir: Allah varlık dünyasını insanların maslahatlarına en güzel şekilde cevap verecek bir nitelikte yaratmıştır. İnsan ve diğer tüm canlıların muhtaç oldukları her şeyi yeterince yaratmıştır, Allah bu yaratıcılığında ve vericiliğinde de hiçbir ortağa ve aracıya ihtiyaç duymamıştır ve böyle bir şey de olmayacaktır. (Razi, Tefsir, XVII,15.)

    Şefaat kavramının tanımına bağlı olarak bunun her iki varlık düzleminde de düşünülebileceğini ifade eden Hamdi Yazır’a göre dünyadaki şefaat, Onun işine karışacak, emr-ü tedbirine müdahale edecek bir şerik-i nazırın olmaması olarak tammlanabilir. Yine Yazır’a göre, Onun izninden sonra ifadesiyle, şefaat ahiret açısından da düşünülebilir. O takdirde de izin, bütünüyle Allah’ın hikmet-i rahmetine bağlıdır. Buna göre izin; şefaatçinin, doğru ve hak olanı ifadeden başka bir şey söylemeyen, şefaat edilenin ise, şefaate layık olanlardan olması gerekliliğini ifade eder ki, bunun ilk şartı imandır.

    Yazır’ınkine benzer bir açıklamaya yer veren Reşid Rıza, şefaat teriminin her iki âlem için de kullanılabileceğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürür:

    “Mekke müşrikleri ve onların körü körüne izlerini takip ettikleri kitap ehlinin, Allah’ın ya-kınları ve dostları olduklarına inandıkları melekler ve diğer mabutlarının kendileri için bu dünyada zararları gidermek ve fayda temin etmek şeklinde, bu gruplardan ahiret hayatına inananların ise, her halükarda orada kendilerine aracılık yapacakları şeklinde bir inancı ifade etmektedir.”

    Arşı istiva eden hükümdar benzetmesi, Kur’an’ın ilk muhataplarının zihinlerindeki “hükümdar” mefhumuna vurgu yaparken, bu hükümdarlığın onların bildikleri dünyevi ölçekli hükümdarlıktan çok farklı olduğunu açıklamak içins kullanılabilecek belki de en önemli argüman olarak, dikkatleri bir noktaya çekmektedir. Bu nokta; Allah katında şefaatçilerin ve yardımcı güçlerin asla sözlerinin geçmediği ve hiçbir zaman geçmeyeceği gerçeğidir. Eğer bu açıdan bakacak olursak, burada şefaat, hem dünya hem de ahireti içine alacak şekilde bir bütün olarak kavramlaşmıştır. Kavrama dönüşmüş bu haliyle, her ne şekilde olursa olsun Allah insan ilişkilerinde, şefaat diye bir şeyin geçerli olmadığının bu ayetlerle kesin bir biçimde vurgulandığını söyleyebiliriz.

    “Yine de, bazıları kalkıp: “Rahman kendine bir çocuk edinmiştir” diyor. O yüceler yücesi (ölümlülere özgü bu tür eksikliklerden) mutlak anlamda uzaktır! Hayır, (Allah’ın soyundan gelmiş gözüyle baktıkları o kimseler) yalnızca Allah’ın seçkin kullarıdır. Söz konusu kimseler, O kendileriyle konuşmadan asla konuşmaklar. Ve ancak O’nun buyruğuyla edip eylerler. O, onların gözünün önünde olanları da bilir, onlardan gizli tutulan şeyleri de bilir; bunun içindir ki, onlar, O’nun zaten hoşnut olduğu İnsanların dışında kimsece yan çıkıp kayiramazlar; çünkü herkesten önce onların kendileri O’nun korkusuyla titrerler.” Enbiya: 21/26-28

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ŞEFAAT5

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir