Osmanlı döneminde Alman subaylarından Yüzbaşı Max Anton’un Kuzey Batı Küçük Asya Seyahatleri ve Gerede İzlenimleri-Mayıs 1893.
Abdülhamid Döneminde Osmanlı-Alman ilişkileri gelişmeye başlamıştı. Anadolu ve Eski Yunan Tarihini merak Eden Almanlar Görevlendirdikleri Subay ve Askerî personellerle Bölgede çeşitli incelemeler yapmışlardır. Bölgenin doğal güzelliği, Medeniyet tarihindeki yeri, Sosyal yönleri Kültür ve Arkeolojisi hakkında çeşitli gözlemler yapmışlar bunun hakkında kitaplar Yazıp Resim Arşivleri yapmışlardır.Özelikle Bölgenin Arkeolojisiyle ilgilenip antik yapılar hakkında Bilgi alıp eserleri incelemişlerdir.Hatta Bazı eserleri satın almışlardır.
Gerede bölgesinde inceleme yapan Alman Yüzbaşı Max Anton Markuşa Deresi hakkında Düşünceleri;
Gerede yakınlarında dağdan dürbünle bakarak Salur samat köyleri tarafı izlenimi;
Gerede’nin güneyinde Yabanova arazisi içine doğru düz bir geçit olmalıydı. Burada muhtemelen Ankara’dan (Ancyra) Gerede’ye Uluçay vadisi ağızlarına doğru antik bir direkt bağlantı yolu olsa gerekti. Bu istikametten batıya doğru (ki bu istikamet Markuca çayı vadisi veya Mahikavak ve bu vadinin arasında orta kısımda bir kaya kapısı içinde aranabilir.
Eseri incelediğimde Tam olarak Alman yüzbaşının gözlemleri ve zamanı kısıtlı olsa da Ankara’ya Giden iki Antik yoldan birinin Markuşa deresinden geçtiğini gözlemlemektedir. Bu antik yolun Bir tarafının da Dörtdivan Arazisi üzerinden Geldiğini ayrıca Seyahati sırasında Halkın fakir olduğundan, Kışın Uzun geçtiğinden Yem ve yemek sıkıntısının olduğundan bahseder.
Karacadağ köyü izlenmimleri Saat beşte erkenden köyden bir rehberin iştirakiyle dağ katmanından, yağmur suyuyla dolmuş bir yarıktan Uluçay istikametinde Karacadağ köyüne indik. Burada bir yazıt taşı bulunma ihtimal ivardı. İşin gerçeği, caminin yanında boş bir arazide eski, dört köşeli, üzerinde yazıt olan bir adak kaidesi bulunuyordu. Harflerin çıkarılmasında yardımcı olan köylülerin şüpheci bakışları altında yazı kopya edildi. Daha sonra kayalarla kaplı, yüksek, dar geçitten yukarılara tırmandık ve saat sekizde yürüyüşümüze dünkü kaldığımız yerden devam ettik.
Karacadağ köyünden Geredeye doğru seyahat izlenimleri Sait, bugünkü yürüyüşte bir yazıt daha göstermeyi vaat etti. Sait’in bahsettiği yere doğru Gittiğimizde büyük bir taşı, meraya giden yolun üzerinde hayvanların su içmesi için bir su kaynağının etrafına yerleştirilmiş olarak bulduk. Saat üç civarlarında bugünkü hedefimiz olan Gerede şehrine yaklaşırken etrafı koyu yağmur bulutları sarmış ve sanki akşam karanlığı çökmüştü. Manzara her an tekdüze idi. Yolun her iki tarafında yer alan çıplak kayalıklar arasındaki ince humuslu tabaka, sadece yabani otlarla kaplı idi. Buradan itibaren ansızın manzaramız açılıyor, beyaz görünümlü camiler etrafında teşekkül etmiş tertipli bir şehir manzarası göze çarpıyordu. Kısa bir süre sonra, yağmurdan korunmak için kullandığım miğfere kafayı takan çocukların alaycı bakışları arasında şehre indik.
Gerede Şehri izlenimleri;
Berbat bir lokantada yediğimiz öğle yemeğinden sonra Sait ve Hazret’le beraber belgelerimi göstermek ve kendimi takdim etmek için kaymakama gittik. Kaymakam Safranbolu’da olduğu gibi Kastamonu’ya çağrılmıştı. Vekil de konakta yoktu. Zaptiye subayından vekili çağırmasını istedim ve ondan bu civarlarda bana yol gösterecek bir kılavuz rica ettim. Bana hemen bir zaptiye gönderildi ve saat altı civarlarında tekrar yola koyuldum. Önce şehrin üst tarafında bir teras bölgesine doğru tırmandık. Orası orman ve otlak ile kaplıydı. Büyük ihtimalle bir zamanlar Roma şehri olan Cratia-Flaviopolis olması gerekiyordu. Bir şehir için bu yer yeterli büyüklükte değildi. Fakat kale, Akropolis (Kaleşehir=Citadelle), yukarıda, otluklu meydanda idi. Bugün onlardan hiçbir iz kalmamıştı, sadece halk arasında söylentileri devam ediyordu. Refakatçi zaptiye, bir dağın zirvesinde, duvar kalıntıları açıkça fark edilebilen ve Hidirlik (Hıdırlık?) denilen bir kaleden bahsettiği için, Dimdire kalesi denen kalıntılara doğru çıkmaya başladık. Bir patika yoldan 300 metre yukarı tırmanmış ve ilk yükseltiye ulaşmış olmamıza rağmen, derin bir vadi yarığı ile bölündüğü için Hidirlik üzerinden, kalıntıları henüz görememiştik. Mengen yönüne baktığımızda ise ormanlar yüzünden bir şey göremedik. Karanlık çökmek üzereyken yapmamız gerekenleri tamamlamıştık ve geriye bir şey kalmamıştı. Hidirlik’in dik yamaçlarından ve Bakacak yamaçlarından, Gerede şehri arasından akan Açukçay ırmak(cığ)ı), vadiye ulaştığında iki kola ayrılmaktaydı. Bu kollar Uluçay içinde Çoğullu ve Yazıköy civarlarında su ağzı oluşturmaktaydı. Bu ikisinin arasında güneyden önemli yan kol veyahut da Uluçay’ın kaynak ırmağı bunların içinde görülmekte, Aladağın güneyinden çıkan ve dağın etrafında bir daire çizen ve asıl mecrayı belirleyen Markuca çayı akmaktaydı.
Bu arada vekil benim ziyaretime cevap vermek için gecelediğimiz yere gelmiş ve bir saat beni beklemişti. Akşamın geri kalan kısmını eski yerleşim alanlarının ve yazıtların kalıntıları hakkında bilgi toplamakla geçirdim. İnsanlar Dörtdivan’da birçok yazıtın olduğu ve Aladağ içinde eski yerleşim alanları ve şehirlerin varlığını gösterecek çok sayıda kalıntı olduğunu anlattılar. Buna rağmen belirli bölgesel bilgiler sadece çok nadir durumlarda elde edilebiliyordu.
Çok çok ilginç çok teşekkür Rabbi
m ilminizi artırsın