Tarihi kaynaklara baktığımızda şehirlerin ve bölgelerin Ana Tanrıları ve Tanrıçaları vardı. Gerede Bölgesinde de Roma döneminde adı zikredilen birçok tanrı vardır. Gerede’nin Nehir tanrısı ‘‘Billeos” ile zikredilen tanrıçalarından biri olan Artemis’tir. Anadolu’da birçok tapınağı ve kült merkezi bulunmaktadır. Tanrıça Artemis Yunan tanrıları arasında, Zeus ve Leto’nun kızı, Apollon’un ikiz kardeşi olarak bilinir.(Grimal 1997, 98) Artemis’e Helenistik çağ öncesi Yunan, Kuzey Anadolu ve Girit’te yaşayan halklar tarafından tapınılmıştır.
Bazı Tarihsel Kaynaklara Göre Gerede’nin Eski Adı Kratia’dır. Kratia Eskiçağda Girit Adasının eski adıdır. Gerede Adı Girit göçmenleri nedeniyle kente konulmuş olduğu düşünülmektedir. Gerede’nin Antikçağda Bilinen İlk Sakinleri Giritlidir Girit göçmenleri nedeniyle kente konmuş Gerede’nin adının ilkçağdaki, Hellen ağzına uydurulmuş biçimleridir. Artemis’te Girit kökenli bir tanrıçadır. Gerede bölgesinde tapınılan bir Tanrıça olmuştur. Buradan yola çıkarak Roma Dönemi Gerede Halkının Girit Kökenli olduğu iddiasını güçlendirmektedir.
Değişik pek çok özellik taşıyan Artemis, insan hayatına hemen hemen her alanında etkide bulunan, ona yön verici güce sahip olan ve tüm doğaya egemen bir tanrıçadır. Fakat onun en önemli özelliği, bir doğa ve av tanrıçası olmasıdır. Artemis’in yabani hayvanlarla olan ilgisi başka hiçbir Yunan tanrısında görülmez Hayvanlarla beraber olan betimi ünlü Girit mühürlerinde ve bazı anıtlarda görülür. Artemis’e geniş bir alanda farklı dilleri konuşan farklı insanlar tarafından tapınıldığı için birçok farklı ismi olmuştur. Örneğin; Frigya’da onun adı, aslanları boyunduruğu altına almış arabasını çektiren Kybele’dir. Kappadokya’da o “Ma” ismini almıştır. (Guithrie 1955, 99)
Ana Tanrıça özelliği yanında Artemis, bireylerin ve devletlerin zor, stresli ve belirsiz durumlarda sığındıkları tanrıçadır. O, genç insanların ve hayvanların hayatlarının kritik anlarında karşılarına çıkar ve kaderlerine hazırlanabilmeleri için yardım eder.
Eskipazarda, Gerede Adına Dikilmiş Artemis Yazıtı ( Ms 210)
Bu Yazıt hakkında bilgiyi, saygıdeğer İsmail Kaygusuz Beyfendi’nin 1980’li yıllardaki Anı içerikli yazsısında görüyoruz.
Anıyı size naklen aktarmak istiyorum;
Gerede yol ayrımına ulaştığımızda sabahın dokuzuydu. Ben ön koltuk da, sürücünün yanındaydım. Serap’le, Öztürk orta yerde, kucaklarında bir minyatür tavla, zar atıyorlardı. Hülya ile Sevim bir kıyıda, bir köşede ise Filistinli Halil kıvrılmış uyuyorlar. Araba, Arkeoloji son sınıf öğrencilerinden Kemal’e aitti ve kendisi sürüyordu. Annesi, babası işçi olarak yıllardır Almanya’da çalışıyorlardı. Her yaz onların yanına gidiyor ve bir arabayla dönüyordu otomobil permisi olduğundan. Bir süre kullandıktan sonra satıyordu. Bu kez altındaki çok az kullanılmış bir Ford minibüstü. Benzin masrafını aramızda paylaşarak, aynı sınıftan bir grup öğrenciyle araştırma gezisine çıkmaya karar vermiştik. Minibüsün koltukları olmadığından, öğrenciler minderler getirmiş, üzerlerinde oturuyorlardı.
Tavla oynayanlar yarım saatten beridir, “Hocam acıktık! Çorba içecek bir yer yok mu? “ diye soruyorlardı. Ankara asfaltından ayrılıp, Kastamonu-Zonguldak yoluna dönerken, başımı arkaya çevirdim:
“Tavlacılar biraz daha sabredin, iki km. ilerdeki Söğütlü Çeşme lokantasında, bir kaç dakika sonra bol kepçe yayla çorbasına kavuşacaksınız, dedim. Haydi arkadaşlarınızı da uyarınız…”
Daha sözümü bitirmemiştim ki, Kemal arabayı yolun kenarına çekip, ansızın durdurdu. Bana dönerek “eğer anlatmazsanız, açıklamazsanız vallahi gitmem, dedi. Gerede görününce, bir yazıtta bu kentin Tanrıçasının adına rastladığınızı ve bugün bile hala tanrıçanın tapınç gördüğünü söylediniz, ama bir açıklama yapmadınız. O andan beri kafam allak bullak oldu. Arkadakiler uyudukları için duyan olmadı. Zaten tavlacılar kendi alemlerindeydi. Antik bir kentin tanrısı nasıl bugün hala saygı görür, tapınılır? Açıklayınız lütfen! Eğer yakınsa ilk önce o yazıtı görelim.”
“Haydi Kemal! dedim, çalıştır şu arabayı! Söğütlü Çeşmede çorba içerken anlatırım.”
Kemal kollarını ensesinden geçirip geriye kaykıldı. Tavlacılar gülmeye başlamıştı. Israr ediyordu:
“Yok Hocam, anlatacaksanız. Adımımı atmam, yani tekerleği döndürmem. Hey millet uyanın! Hoca Gerede Tanrısını anlatacak!” diye bağırırken, iki kez de korna çaldı. Ben de gülmeye başlamıştım. Uyuyanlar, “ne Tanrısı yahu? Gerede’nin de Tanrısı mı olurmuş? Bunu nereden çıkardınız?” gibisinden söylenerek uyandı ve öbür ikisi oyunu bıraktı.
Kratianh(Gerede tanrıçası Artemis) adı, Gerede’ye 40-45km uzaklıkta, Eskipazara bağlı Tamışlar köyünün bir küçük mezrasında bulmuş olduğum yazıtta geçiyordu. Ecdattan Rahip Phronton oğlu Alkias, Krateia (Gerede’nin eski çağlardaki adı) Artemisi için bir sunak yazıtı dikmiş. İ.S.2.yüzyıla ait bu yazıtta Tanrıçanın adı ilk kez geçiyordu. 3.yy. Roma İmparatorlarından Heliogobalos döneminde basılmış Krateia paralarından Tanrıçanın betimleri biliniyordu. Yazıttan anlaşılacağı üzere Tanrıçanın tapınç alanı Paphlagonia içlerine dek uzanıyormuş. Ama asıl önemli olan, sunak yazıtının bulunduğu alanın kutsallığını değişik biçimde bugün dek sürdürmekte olmasıdır. Emrodere adını taşıyan bu mezra, bir vadinin başında yer alıyor. Bu vadi bir tepeyi dolanarak, Eskipazar ovasına iniyordu. Tepeninn üzerinde ise, Kimista adında bir Roma dönemi yerleşmesinin kalıntıları vardı Deresamail köyü arazisinde. Gerede’nin Artemisi’ne karşı, buranın koruyucu tanrısı Zues Kimitenos (Kimista Zeus’u) idi. Yerleşme bir Artemis Kratiane=Artemis kwmopolis (Kasaba) düzeyindeydi. Antik dönemlerde kentler Halk (Dhmos), Yaşlılar (Gerusia veya Geraioi) ve Kent (Boule) adlarını taşıyan üç meclise sahiptiler. Biri eksik olduğunda kent (Polis) olarak tanınmazdı. Kimista’da yirmiden fazla yazıt bulmuş ve yayınlamıştım. Ama hiçbirinde Bule meclisinin adı geçmiyordu, diğer ikisi sık sık kullanıldığı halde. Ancak mezranın adı olan Emroder’in, Enderon (yazıtta Endeiron) adıyla Kimista’ya bağlı bir köy olduğunu saptamıştım. Enderon köyü (kwmh Endeirwn) namına bir kahin (önbilici), köylülerin maddi olanaklarını kullanarak, bereket tanrıçası Demeter ve (kızı) Kore’ye ait ve kasabanın akropolisinin kuzeybatı eteğindeki büyük tapınağı onartıyor. Kült odasının ön kısmına(pronaos= pronaos) heykeller diktiriyor. Tepenin en yüksek yerinde ve yarım saat uzaklıktaki bu köye doğru bakan bir kaya üzerine kazınmış yazıtı, 210 tarihini taşıyordu. Daha önemlisi köyün kurucularının Dalmatia (Bügünkü Yugoslavya’nın Adriyatik kıyıları) bölgesindeki Enderum(Latince)-Enderon(Grekçe)’dan gelmiş olmalarıydı. Geldikleri yerin adını vermişlerdi atalarının anısını yaşatmak için. Kuvvetle inanıyordum ki Emroder (Emrodere ve Emiroderesi de deniliyordu) adı, Enderon’dan bozularak günümüze değin ulaşmıştı. Köy arazisinde bulunan bazı yazıtlar ve antik kalıntılar, burada çok geniş bir alana yayılmış eski bir yerleşme olduğunu zaten gösteriyordu.
Emrodere’ye ilk gittiğimde, Gerede Artemisi için dikilmiş sunak yazıtını, çevresi taş duvarla çevrilmiş kuru ve çok kalın bir ağaç gövdesinin dibinde buldum. Önünde ise genç bir kadın çocuğu kucağında oturuyordu. Ben yazılı taşa yaklaşınca, kenara çekilip bir taşın üzerine oturdu. Benim taşı yıkayıp, kağıt kalıp almamı ve fotoğraf çekmemi ilgiyle izliyordu yüzünü kapatmış. Ben de onun neden burada oturup beklediğini şiddetle merak ediyordum. O sormadı, ama ben ne yaptığımı anlattım. Taşı temizleyince yazıyı rahatlıkla okumuştum çünkü kırık ve silik harf yoktu. Ama elbetteki kadına; bu bir kentin tanrısı için dikilmiş ve üzerinde libation (kutsal temizlenme, pürifükasyon) yapılan altardır (sunak) demedim. Yazıda neler yazılı olduğunu tam çıkaramadım yalanını söyleyerek geçiştirdim. Açıklamaya kalksam elbetteki anlayamazdı. O ise açık ve tam bir inanmışlık içinde konuştu: Burası bir evliyanın mezarıymış. Bu taşı bir evliya ta dünyanın öbür ucundan atmış, gelmiş buraya düşmüş. Koca ermiş taşını bulmuş, buraya yerleşip, yurt edinmiş! Karnı şişen, toprak yiyen çocukların derdine derman olur, aşıkların da muratlarını verirmiş. Burasını ziyaret edip de derdine derman isteyen dermansız kalmazmış. Mademki İstanbul’lardan buralara kadar gelmişim, bir dilek dilemeliymişim,ne istersem olurmuş. Çocuğu toprak yiyormuş, karnı şişmiş. Üzerinde uykuya yatıp düş görecekmiş; ayrılırken de bir tutam evliyanın toprağından çocuğuna yedirince “kirp!” diye kesilirmiş hastalığı…
Yazıtı tam çözdüğümde kendi kendime: “Hey Zeus’un günah çocuğu Artemis! Kinci Hera’nın öfkesinden korkan anan Leto Apollon’la seni, var olmayan bir zamanda, Delos adasının var olmayan gizli bir mağarasında doğurduğundan beri antik insanlara tanrıçalık yaptığın yetmedi mi? Çağlar aşıp yirminci yüzyıla gelmiş Gerede Artemis’i olarak, yeni bir tanrısal işlevle Emrodere’lilerin dertlerine derman oluyorsun, aşkolsun sana!” diye söylendim durdum.
Bu son tümceleri söylev çeker gibi söylemiş olacağım ki kısa bir soluk aldığımda, bir alkıştır koptu minibüsün içinde. Zaten bu konuda konuşacaklarım da bitmişti.
Artemis Tasvirli Kratia(Gerede) Parası
Ağırlık: 10.57 gr.
Ön yüz: Μ ΑΥΡΗ ΑΝΤΩΝΙΝΟϹ ΑΥΓΟΥ ibareleri ile sırtında mızrak taşıyan, diademli Elagabalus portresi.
Arka yüz: ΚΡΗΤΙΕΩΝ ΦΛΑΟΥΙΟΠΟ ibareleri ile bir elinde yay tutan, sırtındaki sadağından bir ok çıkaran ve sağa doğru koşan doğa tanrıçası Artemis. Tanrıça ile birlikte bir köpek ve geyik de resmedilmiştir
Gerede paralarında geyik ve ceylanların resmedilmesi Gerede’nin doğası ve Coğrafyası hakkında da bilgi vermektedir.
Bu yazılardan sonuçla ; Gerede de bir Artemis tapınağı var mıydı? Akıllarda heyecan verici sorular düşündürüyor…
Saygılarımla…
KAYNAKÇA
https://ozhanozturk.com/2018/01/02/gerede-krateia-flaviopolis-gordium-juliopolis-tarihi-bolu/
http://www.ismailkaygusuz.com/index.php?option=com_content&view=article&id=451:451&catid=70
2021, E. Laflı/A. Çetingöz, Kretia-Flaviopolis (Bolu-Gerede) Sikkeleri, in: Y. Kıraç, U. Alagöz, Z. F. Taşkıran, A. Alpagut (eds.), Asırlık Çınar, Anadolu Medeniyetler Müzesi 100 Yaşında, vol. 2, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Anı Dizisi 2 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı)
Albayrak, Yusuf. “Anadolu’da Artemis’ in Sıfatları/Epithetons of Artemis in Anatolia.” Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 12.48 (2018): 1-15.